İnsanlar üzerinde fizyolojik ve psikolojik etkileri olan ışık, ev, iş veya sosyal hayatta en temel ihtiyaçlardan biridir. Hem tasarımsal anlamda hem de bir ihtiyaç olarak kullanılan ışığın yoğunluğu, rengi ve konumu bir mekânın algısını tamamen değiştirebilir.
Aydınlatma tasarımında farklı özellikte armatürler kullanılması ya da aynı armatürlerin farklı kullanım şekilleri ve konumlandırılması aynı mekânın çok farklı algılanmasına sebep olabilir. Bu nedenle ışığın kullanımında bazı temel unsurlar ve kurallar ortaya çıkar.
Aydınlatma tasarımı, kullanılacak ışığın, mekânların mimari ve coğrafik durumuna göre en iyi şekilde uygulanmasını sağlayan teknik bir adımdır. Oldukça kapsamlı analizleri ve planlamaları içeren aydınlatma tasarımı ile alanların en verimli ve en sağlıklı şekilde kullanılması amaçlanır.
Farklı alanların farklı aydınlatmaya ihtiyaç duyması, doğrudan alanların kullanım amaçlarıyla ilgilidir. Doğru aydınlatma prensibi bu ihtiyaçlar doğrultusunda alanların verimliliğini ve bu alanları kullanan insanların sağlıklarını odak noktasında tutar. Bu doğrultuda, bir yatak odasının ve yemek odasının; bir ofisin ve hastanenin aydınlatma ihtiyaçları birbirinden farklı olduğu gibi aynı mekanların gün içindeki aydınlatma ihtiyaçlarının da farklılaşması modern aydınlatma tasarım projelerinde göz ardı edilmemesi gereken bir konudur.
Aydınlatmanın en önemli bileşeni olan armatürler farklı sınıflandırmalara ve kalitelere sahiptir. Kullanılan aydınlatma armatürünün kalitesi mekân algısını etkileyerek ferahlık verebileceği gibi mekânı daraltarak olumsuz bir ruh haline de sebep olabilir. Armatürlerin uyumlu ve doğru kullanımları tasarım aşamasında belirlenen planlara dayanılarak yapılır. Geniş bir alanda homojen bir aydınlatmayı amaçlayan tasarımda kullanılan armatürle vurgu aydınlatmasında kullanılan armatür birbirinden farklıdır. Bu farklılık nedeniyle tasarımın doğru kişiler tarafından dikkatle yapılması gerekir. Aydınlatma tasarımcıları, armatürlerin ve mekân doğasının etkileşimini ön görebilir, doğru aydınlatma prensibini uygulayabilir olmalıdır.
Günümüzde birçok alanda kullanılan yanlış uygulamalar, insanları fiziksel ve ruhsal yorgunluğa itebilir. Özellikle ofisler, hastaneler ve eğitim kurumları gibi zamanımızın çoğunu geçirdiğimiz mekanlarda kullanılan armatürler rahatsız edici bir ışık yoğunluğuyla insanların görme ve algılama duyularını olumsuz anlamda etkiler.
Bu nedenle kullanılan armatürlerin özelliklerinin ve kapsama alanlarının doğru ölçülmesi, doğru aydınlatma için en önemli koşuldur.
Gereğinden fazla armatür kullanımıyla elde edilen parlak alanlar, dikkat çekici gibi görünmelerinin yanında yorucu ve insanları uzaklaştırıcı bir etki yaratırlar. Aşırı kamaşma ve fotobiyolojik olumsuzlukları (kontrolsüz ultraviyole ve kızılötesi ışık yayılımı) beraberinde getiren yoğun ve kalitesiz armatür kullanımı sağlığa zararlı etkilere neden olabilir.
Özellikle ofisler, hastaneler, evler gibi insanların uzun zamanlar geçirdiği alanlarda kullanılan armatürlerin nitelikleri kadar sayıları da önemlidir. Mekân analizleri yapılmadan kullanılan armatürler hayati değer taşıyan doğal ışığın olumlu etkilerini yok ederken, gereğinden fazla kullanıldığında kalıcı göz bozukluklarına ve ruhsal sorunlara neden olmaktadır.
Aydınlatma tasarımı yapılırken hangi armatürün ne kadar alanı aydınlatabileceği, hangi yoğunlukta kullanılacağı ve kullanım süreleri dikkate alınmalıdır. Armatürler arasındaki optimum mesafe hesaplanarak doğru yoğunluk yakalanabilir. Mekânların tavan yüksekliği, alan ölçüleri, duvar dokuları ve doğal ışık kaynaklarının yeri doğru aydınlatma tasarımında dikkate alınacak en temel özelliklerdir.
Aydınlatma tasarlanan mekânın iç konumu kadar güneşe olan dış konumu da önemli bir unsurdur. Geniş pencereleri olan kapalı mekânlarda daha az gündüz aydınlatması yapılarak önemli ölçüde enerji tasarrufu sağlanırken güneş ışığı almayan karanlık mekânlarda gün ışığıyla uyumlu, doğal gün ışığına en yakın özelliklerde aydınlatma kullanılabilir.
Kullanılan armatürlerin konumları, elde edilecek ışık kalitesini doğrudan etkiler. Örnek olarak zeminde yumuşak ışık elde etmek için yüksek konumlandırma yapılır. Ancak bu mesafenin doğru hesaplanmaması zeminin karanlık olmasına ve görme kalitesinin bozulmasına neden olabilir. Benzer mantıkla kullanılan alanlar arasında bile dikkat edilmesi gereken önemli farklılıklar vardır. Mağazalarda da müzelerde de genelde obje ya da ürün odaklı aydınlatma yapılır ancak oldukça farklı tasarım niteliklerine sahip mekânlar oldukları için insanların algılayış tarzları da buna göre değişiklik gösterir.
Kullanılacak armatürlerin konumlandırılması profesyonel tasarımcılar tarafından yapılmalı ve armatürün özellikleri doğru hesaplanmalıdır.
Özel bir mimariye sahip bir mekân için sadece en kaliteli armatürleri alıp kullanmak doğru aydınlatma yapıldığı anlama gelmez. Armatür ne kadar kaliteli olursa olsun mekânın mimarisi ve doğasıyla uyumlu değilse istenilen verimin elde edilmesi mümkün değildir.
Işığın dokular ve hacimlerin algısı üzerine etkilerini, iki boyutlu planlar ve çizimler üzerinden algılamak mümkün değildir. Bu nedenle mekânların yaşı, konumu, tarihi, malzemesi gibi birçok teknik unsur projede kullanılacak aydınlatma armatürlerinin özelliklerini ve kullanım şeklini belirler.
Aydınlatma tasarımcıları için ışık kadar karanlık da önemlidir. Oluşturulmak istenen algı için özellikle karanlık bırakılan alanlar, mekânın doğasıyla uyum içinde olmalı ve doğru bir mesaj vermelidir.
Aydınlatma tasarımı basit gibi görünse de oldukça teknik ve profesyonellik isteyen bir süreçtir. Çok özel teknolojilerin ve prensiplerin bulunduğu aydınlatma tasarımı süreci, deneyimli bir ekiple tamamlanmalıdır. Hem mekânın kalitesi hem de mekânı kullanan insanların sağlıkları göz önünde bulundurulmalı ve yeterli özen gösterilmelidir.